Açıklama:
Yanıt Açıklaması: Daha önceki ünitede de belirtildiği gibi, iddianamenin kabulünden hükmün kesinleşmesine kadar (kovuşturma boyunca), suç şüphesi altında bulunan kişiye sanık denir (m.2/b). Soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişiye ise “şüpheli” denilmektedir (m.2/a). Şüpheli ve sanık, kendisi hakkında gerçekleştirilen muhakemeye boyun eğmek ve gerektiğinde rızası hilafına olsa bile, tutuklama gibi kişisel özgürlüğüne, kan örneği alma gibi vücut bütünlüğüne karşı yapılacak müdahalelere katlanmak zorunda olması bakımından kamusal cebrin konusunu teşkil etmektedir. Bu itibarla şüpheli ve sanık, ceza muhakemesinin merkezi noktasında bulunan kişidir. Ayrıca birçok kez şüpheli ve sanığın kendisi de muhakeme bakımından bir delil teşkil etmektedir. Ancak onun bu delil olma hali, şüpheli ve sanığın sadece bir muhakeme objesi olduğu anlamına gelmez. O, muhakeme objesi olmaktan önce, hak ve yükümlülükleri bulunan bir muhakeme süjesidir. Muhakeme, şüphelinin işlediği düşünülen fiile bağlı olarak başlar. Bu itibarla şüpheli, muhakemenin başlama nedenini oluşturan temel süjedir. Şüpheli ve sanık, müdafi ile birlikte muhakemenin savunma tarafını oluşturur. Şüpheli ve sanığın kendisini bizzat savunmasına bireysel savunma, müdafii yardımından faydalanmak suretiyle savunmasına ise kollektif savunma denilmektedir. Bu itibarla şüpheli ve sanık, bireysel savunma makamını oluşturur. Sanıklık şüphelinin bir sonraki evrede içinde bulunduğu hukuki statüyü ifade etmektedir. Sanıklık sıfatını alan bir kimsenin, muhakemenin konusunu oluşturan suçu işlediğine dair duyulan şüphe, en azından kamu davasının açılmasına neden olacak oranda yeterli hale gelmiş demektir. Nitekim, CMK. m.170’e göre; soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenler. Bu nedenle yeterli şüphe olmaksızın kamu davası açılması ve dolayısıyla sanıklık sıfatının kazanılması hukuken mümkün değildir.