Açıklama:
Yanıt Açıklaması: Simülasyon evreninde “gerçekle” “düşsel”, “gerçekle” “sahte” arasındaki farkın ortadan kalktığını söyleyen Baudrillard bu belirlemeyi, Disneyland örneğinde şöyle açıklar (Baudrillard, 2010: 28- 29): Disneyland, bütün simulakr düzenlerinin iç içe geçtiği kusursuz bir modeldir. Disneyland her şeyden önce; Korsanlar, Geleceğin Dünyası vb. şeylerden oluşan bir illüzyon ve fantazm oyunudur. Disneyland’ın her köşesinde nesnel bir Amerika profiliyle karşılaşabilmek mümkündür. Burada, Amerika’nın sahip olduğu tüm değerler minyatürleştirilmekte ve çizgi filmler aracılığıyla coşarak, kendilerinden geçmektedirler. Aslında kalabalıkları buraya çeken de budur. Baudrillard’a göre, Disneyland “gerçek” ülkenin “gerçek” Amerika’nın bir Disneyland’a benzediğini gizlemeye yaramaktadır. Bu durum, sıradan, gündelik yaşantının bir hapishaneyi andırdığını gizlemeye çalışan toplumsal bir yapının hapishaneler inşa etmesine benzemektedir. Disneyland’ı düşsel bir evren olarak sunma arzusunun gerisinde yatan şey, Disneyland’ın dışında kalan evrenin gerçek bir evren olduğuna inandırma düşüncesidir. Oysa Disneyland’ı çevreleyen Los Angeles ve Amerika gerçeğe değil, hipergerçeğe ve simülasyona aittir. Burada sorun yanıltıcı bir yeniden canlandırılmış gerçeklikten çok, gerçeğin gerçeğe benzemediğini gizleyebilmek ve gerçeklik ilkesinin devamını sağlayabilmektir (Ritzer, 1997: 96). Baudrillard’ın Amerika (1996a: 63) adlı eserinde bahsettiği, Amerikalıların saplantı haline gelmiş korkusu olan ışıkların sönmesi, Disneyland ile de engellenmiş olmaktadır. Disneyland tam bir ışık gösterisidir. 24 saat her yerde ışıkların yandığı bir ülke olan Amerika’nın bu küçük minyatürü de karanlığa karşı korkusunu ışık gösterileriyle gidermektedir.