Açıklama:
Yanıt Açıklaması: Bell’in sosyolojisinde kültür en önemli alanlardan birisini oluşturmaktadır. Batının sanayi toplumunda kültür toplumsal değişmeden bağımsız kalarak bozulmamış ve ayrı bir şekilde varolmuştur. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kültür, değişimi teşvik etmektedir ve ekonomi de bu değişim arzusunu yerine getiren bir araç haline gelmiştir. Toplumsal ve ekonomik yaşamdaki değişimler sanatsal alanda da kendisini göstererek kültür, medya aracılığı ile kurumsallaşmış ve bağımsızlaşmıştır. Kültürün bağımsız ve özerk bir kurum haline gelmesi Bell’e göre sosyoloji disiplini için sorun teşkil eder. Çünkü sosyolojik pratik davranışı, tutumları ve ilgileri rastlantısal olarak toplumsal konumların özellikleri olan yaş, cinsiyet ve dine göre tahmin edebileceği iddiası üzerinden kurumsallaşmıştır. Oysa yaşam tarzı, değer seçimi ve estetik tercihler daha fazla kişiselleşmiştir (Waters, 1996, s. 125-126). Daha önce belirtildiği gibi, Bell yukarıda ele alınan tüm bu faktörlerin post-endüstriyel toplumun hem toplumsal yapısı hem de siyasal yapısı ve kültürü üzerinde yol açtığı dönüşümlerle ilgilenir (Ritzer, 2003, s. 235). Bu noktada Bell özellikle post-endüstriyel toplumun toplumsal yapısı ile kültürü arasındaki fark üzerinde yoğunlaşır. Ritzer, daha önce ifade edildiği gibi (2003, s. 232) Bell’in endüstriyel - post-endüstriyel toplumlar hakkında öne sürdükleri ile post-modernistlerin modern-postmodern toplumlar hakkında öne sürdükleri arasında birçok ortak nokta bulunduğunu belirtmekteydi. Ancak Ritzer (2003, s. 233) postmodern toplumu olumlu terimlerle tasvir etmeye çalışan çoğu post-modernistin aksine, Bell’in postendüstriyel toplumun, en azından bazı yönlerini, eleştirmekten geri kalmadığına dikkat çeker. Bell post-endüstriyel toplumun özellikle toplumsal yapısı ile kültürü arasında gördüğü kopukluğu eleştirir. Buna göre, post-endüstriyel toplumun toplumsal yapısı ile kültürünü farklı ilkeler temellendirmektedir. Post-endüstriyel toplumun ekonomik meselelere odaklı toplumsal yapısında rasyonalite ve verimliliğe yönelik bir ilgi hâkimken kültürel alanda irrasyonel, kendini gerçekleştirme ve tatmin etme ilkeleri hâkimdir. Bell, böylesi bir kültürün verimliliğin ve rasyonalitenin egemen olduğu bir toplumsal yapıya aykırı düştüğünü savunur ve bu noktada irrasyonel ve hedonistik düşüncelerle ilişkilendirdiği post-modernizmi eleştirir (Ritzer, 2003, s. 235). Ritzer, Bell’in bir modernist ve hatta bir muhafazakâr olarak, postmodernizmle ilişkilendirdiği bu tür irrasyonel ve hedonizm benzeri gelişmelerin, geleneksel erozyona uğratarak onların yerini aldıklarını ve bu açıdan toplum için bir tehdit oluşturduklarını düşündüğünü savunur