Açıklama:
Yanıt Açıklaması: Kadın ve erkeğe atfedilen nitelikler kültürden kültüre ve tarih içinde değişimler gösterse de bazı unsurların değişmediğini söyleyebiliriz. Bunlardan biri, kadınların doğaya erkeklerden daha yakın oldukları fikridir. Anneliğe ve “ölmeden kanama yeteneğine” bağlı olarak kadınların erkeklerden daha “doğal” oldukları varsayılır. Bu nedenle ürkütücü, anlaşılması zor, gizemli görünürler. Tam da bu noktada, cinsiyet eşitliği ile cinsiyet kalıpları arasındaki bağlantı berraklaşır: Kendilerinden korkulan cinsiyet olarak kadınlar, farklı kültürlerde ve tarih boyunca, ikincilleştirilmişlerdir.
Bu varsayımın bir sonucu, kültürün ve uygarlığın erkeklere, doğanın ise kadınlara ait olduğu fikridir. Gerçekten de eski Yunan’dan başlayarak Batı felsefesinin önemli temsilcileri (Aristotales, Pythagoras, Heiddegger, Nietzsche...) uygarlığın bir erkek ürünü olduğunu öne sürmüşlerdi. Kadınların korkulacak varlıklar olduğuna ilişkin sözlerdeyse karşımıza kadın düşmanlığı (misogyny) çıkar: “Evrende,
düzeni, ışığı ve erkeği yaratan iyi bir ögeyle karışıklığı, karanlığı ve kadını yaratan kötü bir öge vardır” (Pythagoras).